İkinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan ve ekonomi ilmindeki gelişmeler doğrultusunda uluslararası ekonomik farkları belirleyen sıralamada, Türkiye üçüncü ve son sırada “Az gelişmiş ülke”ler arasında değerlendirilmiştir. Az gelişmişliğin tarihi kökenlerine inildiğinde, ilk göze çarpan konular arasında Osmanlı Devleti’nin bir “Merkez Bankası”na sahip olmada geç kalmış olması sayılabilir. Gerçekte, bu gecikme, 1863 yılında Osmanlı Bankası’nın kurulması ile sona ermiş gibi sanılmışsa da bu bankanın sermayesi, yönetim kadrosu ve hatta, hademesine kadar kullandığı mobilya, kağıt, kalem, yönetim ve muhasebe düzeni tamamen ithal edilmiştir. Ayrıca bu bankanın esas misyonu, kendisini kuran ve işleten Avrupa finans kapitalinin menfaatlerine öncelik vermesidir…
Cumhuriyet’e bu özelliği ile girmiş olan Osmanlı Bankası, vazgeçilmezliğinin devam edeceğini bilerek, Osmanlı kağıt paralarını, Cumhuriyet paraları ile değiştirmek işini üstlenerek imtiyazının uzatılmasını sağlayacak fakat 1932’de Merkez Bankası’nın kurulması ile bir kenara çekilip bir yabancı banka olarak faaliyetlerini sürdürecektir.